Uzun ve bir o kadar renkli başkanlık seçim kampanyasının ardından, ABDnin 45. Başkanı 8 Kasım Salı günü belli oluyor. Demokratların adayı Hillary Clinton ile Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump arasında belki de Amerikan seçim kampanyaları arasında en skandal dolu bir seçim süreci yaşandı. Elbette Amerikan halkı kendi ülkeleri için en faydalı göreceği adaya oyunu verecek fakat dünyanın asıl endişesi yeni başkan ile ABD dış politikası ve ulusal gücünün hangi yönde değişeceği ve gelişeceğidir.
Bush Doktrini ile Amerikan imajı çöktü
Kuşkusuz George W. Bush döneminde Amerikanın uyguladığı askeri ve diplomatik stratejiler Bush Doktrini anlayışıyla 2001 Afganistan ve 2003 Irak Savaşları ile Amerikan prestijinin dünya nezdinde yerle bir olmasına neden oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABDnin güçlü bir aktör olarak ortaya çıkmasını sağlayan manevi otoritesinin, kademe kademe tüm Soğuk Savaş süresince ve son olarak da G. W. Bushun başkanlığında iyiden iyiye sarsılmasına neden olmuştu. Yönetilemeyen mali politikalar ve dış politika, bundan ilham alan diğer ülkeler ile ABDyi büyük bir bataklığın içine sürükledi. Neticede ABD, kendi değer ve çıkarlarını yansıtan bir dünya düzeni tesis etme kapasitesini kaybetmeye başladı.
Obamanın Kahire Üniversitesindeki konuşması İslam Dünyasıyla barışı hedefliyordu
Türk-Amerika ilişkilerinin akıbetini iyi analiz edebilmek için öncelikle iki dönem başkanlık koltuğunda oturan Obamanın dönemini değerlendirmekte fayda var. Obama, 2008 yılının Kasım ayında başkanlık yarışını kazandığında önünde devasa boyuta iç ve dış meseleler vardı. Öncelikle Dünya genelinde çöken Amerikan imajını düzeltmek için tüm dünyanın merakla beklediği konuşmayı Kahire Üniversitesinde yaptı. İslam dünyası ile Amerika arasında gerginliğin hâkim olduğu bir dönemde buluştuklarını söyleyen Obama, iki taraf için de yeni bir başlangıç çağrısında bulundu. Obamanın ikinci isminin Hüseyin olması ve Afrika kökenli Müslüman bir babanın oğlu olmasının da sağladığı intiba, bilhassa Orta Doğu ve Afganistan menşeili İslami Terörizm söylemlerinin son bulacağı ümidini doğurdu. Hatta konuşması esnasında Türkiyeye de atıfta bulunarak Türkiyenin Medeniyetler İttifakında üstlenmesini överek her türlü aşırılık ve terörizme karşı ABD-Türkiye müttefikliğinin önem arz ettiğini vurguladı.
Obamanın TBMMdeki konuşması tarihiydi
Ardından Başkan Obama ilk okyanus ötesi resmi ziyaretini Türkiyeye gerçekleştirerek, TBMMde parlamentoya hitaben detaylı ve Türk-Amerikan ilişkilerine önem veren bir konuşma yaptı. Konuşmanın en dikkat çekici bölümleri, Türkiyenin ABDnin önemli bir müttefiki olduğu, tüm sorunların iki ülkenin ortak politikalarıyla çözülmesi gerekliliği, terör konusunda ne PKK ne de başka bir örgütün asla desteklenmediği ve ABDnin hiçbir zaman İslam ile savaşta olmadığı aksine Müslüman dünyası ile ortaklığın kritik öneme sahip olmasıydı. Türk halkının da gönlünü kazanan Obamaya Türkiyenin birçok şehrinden geleneksel hediyeler gönderilmişti. Çünkü ne de olsa babası Müslüman bir siyahi başkan artık dünyanın süper gücünün başındaydı.
Bush Doktrini yerine Obama Doktrini
Bush Doktrinin bedelinden yorulmuş olan ABD bunun yerine Obama doktrini geliştirmeyi denedi. Bu demek oluyor ki, Amerikan halkının en çok istediği dış politika değişimi Amerikanın dünyadaki duruşunun iyileştirilmesi olmalıydı. Fakat Bush döneminin önemli karar alıcılarından olan Robert Gates gibi isimlerle yola devam etmesi, doruğa ulaşan finansal buğranın diğer sanayileşmiş ülkelere sıçrama olasılığının artması ve Afganistan, Irak, İran ile Kuzey Korenin nükleer tehlikesi dış politika enkazı devralan Obamanın manevra sahasını oldukça daralttı. Arap Baharı ile Orta Doğunun demografik yapısının değişmeye başlamasının yanında Obamanın kongredeki gücünü kaybetmesi belki de Başkan Obamanın birçok şeyi yapamamasına neden oldu.
Daha içe dönük ve milliyetçi bir Amerika
Beyaz Sarayın yeni Başkanı ister Clinton ister Trump olsun, Amerikanın çözüm bekleyen çok ciddi sorunları var. Öncelikle ABDnin içselleşen sorunları karar alıcıları içeride toparlanmaya dönük yaklaşıma yöneltecek. Bu demek oluyor ki, geleceğin Amerikası daha içe dönük ve daha milliyetçi bir hal alacak. Elbette bu demek değil ki ABD dış politikası yerinde duracak. Yeni dönemde bilhassa Suriyede siyasi haritanın şekillenme süreci ve terör gruplarıyla mücadelede ABD, lider konumunu Rus hegemonyasına karşı sürdürmeye devam edecek. Çünkü iki ülke arasında coğrafyayı terörden kim temizleyecek mücadelesi sürüyor. Bunun yanı sıra Asya-Pasifik politikası önemini koruyacaktır. Neticede ABDnin Asyadaki ulusal çıkarları, coğrafyaya tek gücün egemen olmasını engellemek, Asya ülkelerinin küresel refaha katkısı sağlamak ve aynı ölçüde kıta genelindeki çatışmalarda kontrolü kaybetmemektir. Çinin ayak izleri, İranın güçlenen rolü, Afganistanın geleceği ve terörizm Amerikan ulusal çıkarlarının öncelikleridir.
Savaşlar jeopolitik sıfırlama butonudur
ABD ile birlikte küresel siyaset de yeni bir döneme giriyor. Bilindiği üzere savaşlar, jeopolitik sıfırlama butonudur. Bu anlayıştan hareket ile ABDnin yeni savaşları mezhepsel ve etnik temeller üzerinden kontrol edebilir. Fakat ABD, mutlak üstünlüğünün manevi meşruiyetine dünyayı ikna edemediği sürece, insanlık sıkıyönetim altında tehdit algılamaya devam edecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FURKAN KAYA
EN GÜÇLÜ BİLE EFENDİ OLACAK KADAR GÜÇLÜ DEĞİLDİR