Bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın, başını ABD ve Sovyetler Birliğini çektiği iki kampa bölünmesiyle komünizme karşı ihtiyacı hissedilen ittifak, 1949 senesinde NATOnun kurulmasıyla tesis edilmiş oldu. Öncelikli amacı, batı ittifakı içine komünizmin sızmasını engellemek ve ittifak üyelerinin ulusal güvenliğini sağlamak olan NATO, Sovyetler Birliğinin dağılmasının hemen ertesinden bugüne kadar birçok kez politikaları ve ittifak yapısı itibariyle tartışıldı. 1952 yılında NATO üyesi olan Türkiye, Soğuk Savaşın bitimine kadar ittifakın güney kanadının güvenliğinde ve Sovyet yayılmacılığının Orta Doğuya nüfuzunda tartışılmaz öneme sahipti. Bugün artık Sovyetler Birliği yok ve NATOnun yeni misyonunun ne olması konusunda tam bir mutabakat söz konusu değil. Öyleyse dünyanın gerçekten NATOya ihtiyacı var mı? sorusunun cevabını aramak gerekiyor.
Soğuk Savaş kurumlarının hantallaşmış yapısı reddediliyor
Geçmişte jeopolitik çatışma, komünizm ile kapitalizm arasında gerçekleşmişti. Şimdi ise ideolojik hizipleşmenin yeniden gündeme gelmeye başladığını görüyoruz. Elbette bunu Soğuk Savaş sürecinin birebir benzeri olarak nitelendirmek yanlış olacaktır. Günümüzde yeni Soğuk Savaş olarak adlandırılan dönemin diğerinden temel farkı, hiçbir ülkenin ulusal güvenliğini korumak adına bir kampa dahil olma zorunluluğunda olmamasıdır. Küçük veya büyük ölçekli devletler öncelikle kendi coğrafya çevresinde ekonomik ve siyasi ittifaklar kurma peşindeyken, Soğuk Savaş kurumlarının hantallaşmış yapı ve eskimiş politikalarını reddetmektedir.
Ebedi barışı, ebedi savaşlar ile arıyoruz
ABDnin Rusyaya karşı uyguladığı yaptırımlara karşı Moskovanın Orta Doğu ile kurmuş olduğu ekonomik temaslar, yaptırımların aşılmasına yardımcı olabilir. Bu bağlamda Rusya, 2012-2015 yılları arasında Mısır ve İrana, Euro ve Dolar yerine ikili ticarette kendi para birimlerini kullanma teklifini götürdü. Aynı zamanda bu iki ülkeyi Avrasya Ekonomik birliği ile serbest ticaret bölgesi kurmaya davet etti. Diğer taraftan ABD ile Çin arasında devam eden ticaret savaşı kazananı olmayacak bir mücadele olduğu görülüyor. Önceleri dünya emperyalizmin suçlandığı mesele olan silah üretme, güç gösterisi, ülke dışında askeri üs inşası ve silah ticareti bugün övgü alıyor. Öyleyse dünya tarihiyle yaşıt olan ebedi barışı arama mücadelesinde bunların yeri olduğunu söyleyebilir miyiz? Kalıcı barışı bu şekilde arıyorsak, biz barışa son veren barışların peşinde olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor.
Soğuk Savaşın çift kutuplu düzeni artık mümkün değil
Yaklaşık son on yıldır çok kutuplu dünyanın yeniden ülke gruplarına bölünmeye başladığı görülüyor. Bu ayrım çizgisi Rusya ve NATO/AB arasında ikincinin doğuya doğru genişlemesi ve Avrupa füze savunma programı konusunda söz konusu. Bir diğer yüksek tansiyon Çin ile ABD ve onların Asyalı müttefikleri arasında, Asya-Pasifik bölgesinin batı kısmında askeri ve siyasi egemenlik arayışı içinde oldukları görülüyor. Bu çok merkezli dünya arayışında Rusya ve Çinin daha yakın çalışma arkadaşlığına iterken bu eğilimin Soğuk Savaşın çift kutupluluğuna evrilmesi mümkün görünmüyor. Dolayısıyla böylesi bir denklemde NATO hem ittifak üyeleri hem de faydası konusunda birçok tartışma konusu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
En güçlü ülke, en çok silaha sahip olan ülke değil
Geleceğin dünya düzenini belirlerken en önemli roller ABD, Çin ve Rusyanın benimseyeceği politikalar ile oynanacak. ABD ise dışarıda kalmamak adına çok merkezli ve karşılıklı bağımlı dünya düzenin gerçeklerine kendisini uyarlaması noktasında önemli adımlar atmak zorunda kalacak. Son Brüksel toplantısında ABD Başkanı Trumpın NATOnun maliyetinin paylaşılması konusunda çektiği rest ile Almanyanın Rusya ile yakın ticari ilişkilerine karşı gösterdiği sert tepki, ABDnin NATOyu terk etme refleksine kadar uzanacak duygusal yoğunluğa neden oldu. Fakat ABD şunu iyi biliyor ki, artık dünyada her coğrafya kendi bölgesel NATOsunu oluşturacak potansiyele sahip. Elbette silahlanma maliyetleri üzerinde büyük farklar olacaktır fakat her aktör dünyanın en modern silah teknolojilerine sahip olan ülkenin en güçlü ülke demek olmadığının farkında.
Hülasa
Her geçen gün Soğuk Savaş kurumları hantallaşmakta. Bunlardan biri olan NATO ise üyesini koruyacak anlaşma maddelerini çalıştıramayacak vaziyete gelmiş durumda. Sürekli restorasyon yerine yeniden kodlanmış ittifak veya kurumların tesisi en mühim ihtiyaçtır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FURKAN KAYA
DÜNYANIN NATOYA İHTİYACI VAR MI?