Ünlü jeopolitikçi Mackindere göre, bir devletin varlığı ve gücü, o devletin coğrafi ve stratejik konumu ile ekonomik kaynaklarıyla doğru orantılıdır. Bugünün uluslararası düzeninde dünyanın her kıtasında yer alan, küçük veya büyük ölçekli devletler, kendi çaplarında jeopolitik önemi ve gücü bulunmaktadır. Soğuk Savaş sürecinde iki farklı şemsiye altında toplanan ülkeler arasında, ya Sovyetler Birliği ya ABD öncülüğünde NATO güdümünde düşük ve zaman zaman orta yoğunluklu çekişmesi sürüyordu. Yeni dünya düzeninde artık ittifaklar ve bloklar arası geçişler son derece şeffaf ve kırılgan. Neticede yeni ticaret yollarını kontrol eden efendi olmanın peşinde lakin dünyanın en güçlüsü bile dünyanın efendisi olacak kadar güçlü değil.
Güç dengesi Euro-Atlantikten, Asya-Pasifike doğru kayıyor
İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilmiş olan küresel yönetim kurumları sınırlarına eriştiği görülüyor. Bu kurumların bazı az gelişmiş ülkelere getirdiği geçici refahın uzun vadede ne gibi neticeler getireceğini o dönemli yöneticiler de bilmiyordu. Zengin ülkeler daha zengin olurken, küresel güçler sisteme hükmetme ve sömürme yolunda ilerlediler. Şimdi ise Avrasyacılar ile Atlantikçiler arasındaki iktidar savaşına şahit oluyoruz. Bunun cephesi bazen Orta Doğuda, Doğu Avrupada bazen Orta Asyada, kimi zaman da Körfez ülkeleri üzerinde sürüyor. Lakin her şartta küresel güç dengesinde ibrenin Euro-Atlantikten, Asya-Pasifik bölgesine doğru kayışına şahit oluyoruz.
ABDnin savunmakta olduğu İsrailin varlığıdır, fetihler değil.
Şüphesiz bu güç kaymasından endişelenen aktörlerin başında ABD gelmektedir. Amerikan idealizmini Avrupa jeopolitiğe sokan Washington, bu sayede süper güç olabilmişti. Fakat Rusyanın Putin ile birlikte Avrasya gücü olarak belirmesi, ABDnin kıta ötesi politikalarında sarsılmaya neden oldu. Elbette nihayetinde ABDnin dış politikasında yer alan en önemli argümanlardan biri her koşulda İsrailin güvenliğini sağlanmasıdır. ABD dış politika yapıcılarının en ünlüsü olan Henry Kissengerın şu sözü birçok şeyi özetler nitelikte; ABDnin savunmakta olduğu İsrailin varlığıdır, fetihler değil.
Kutsal Küre ve Kılıç Dansı
Körfez ülkelerinin en zenginlerinden olan Katara Suudi Arabistan öncülüğünde uygulanan ekonomik ablukanın nedeni olarak Katarın terör örgütlerine verdiği destek tamamen sembol niteliği taşıyor. Bunun arkasında Katarın öteden beri Suudi yönetimle ve diğer Körfez İşbirliği üyeleri ile olan zayıf ilişkiler ve sahip olduğu enerji kaynaklarına bağımlı bir büyüme yerine sanayileşme yolunda büyük projeler üreten bir ülke olması yattığı ihtimali yüksektir. Son 2 ayda 600 milyon dolarlık Katar sermayesinin Türkiyeye girmesi ve dış ticaret hacminin 710 milyon dolara ulaşması, coğrafyada Türkiye-Katar işbirliğinin diğer ülkeler üzerinde neden olduğu tedirginliğin açık tezahürüdür. Neticede Küreye el basanlardan ve kılıç dansının yıldızlarından Trump, Katardan önce Amerika diyerek istediği haracı alarak, 12 milyar dolarlık F15 savaş uçağı anlaşması imzaladı. Ardından ABD Dış İşleri Bakanı Tillersondan açık bir itiraf gelerek bilhassa Orta Doğuda Türkiye-Rusya yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Hülasa
Avrasya ve Atlantik ekseninde ABD-Türkiye-Rusya-Hindistan-İran-Çin ağırlık merkezlerinin önemi artarak devam edecek. İdeolojik blokların artık olmadığı ittifakların son derece kırılgan olduğu bu süreçte özellikle Türkiye ulusal çıkarları boyutunda denge politikasını iyi yönetecektir. Türkiyenin hava savunma sistemi olarak Rusyadan S-400 füzeleri temin etmesi ulusal güvenliğini bir nebze olsun NATO güdümünden çıkaracaktır. Terör grupları eliyle vekalet savaşlarının yürütüldüğü Orta Doğu coğrafyasında Türkiye her zaman masada ve coğrafya da varlığını hissettirmeye devam edecek.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FURKAN KAYA
COĞRAFYANIN GELECEĞİ