Yalova’da 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde devlet hastanesi acilinde görev yapan hemşire Sevda Ünlü, depremin üzerinde 25 yıl geçse de o acı dolu günleri aklından çıkartamıyor.
Marmara Depremi’nin en çok etkilediği kentlerden birisi olan Yalova’da o tarihlerde hemşirelik görevi yapan Yalova İl Sağlık Müdürlüğü çalışanı Sevda Ünlü, depremin hemen ardından hastaneye giderek insanların yardımına koştu. Depremde akrabalarını ve birçok mesai arkadaşını kaybeden Ünlü, deprem anını şöyle anlattı: “Yalova Devlet Hastanesi’nde acil serviste hemşire olarak görevliydim. O süreçte evdeydik deprem anında. O saatte uyumamıştık hala oturuyorduk ve 03.02’de çok büyük bir gürültü ile beraber sallanmaya başladık. Ben hiçbir şekilde anlamadım ne olduğunu da anlamlandıramadım. Benim baba emekli sağlık memuru, daha önce görev yaptığı yerde deprem tecrübesi olmuş. Bunun deprem olduğunu ve bir an önce hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi.”
Sarsıntının hemen ardından binadan aşağıya indiklerini anlatan Ünlü, şöyle konuştu:
“Sallandık aşağıya indik ve o anda bizim apartmanımızda hastane polisi olarak çalışan İsmail abimiz vardı. Onun telsizine şöyle bir anons geldi: ‘Yalova yerle bir oldu. Sesimi duyan görev başına’ dedi ve biz hemen yola çıkıp hastaneye geldik. 03.02’de olmuştu deprem, ben üç buçuk gibi hastane bahçesindeydim. O kadar insan oraya ne zaman geldi, ne oldu anlayamadım. Yani herkes her yerde yaralılar çığlık atanlar. Sağlık çalışanları biz birbirimizi görüp sarılıp ağlayıp hemen bir yaralıya koşturuyorduk, çok kötüydü.”
“Hiç yemeden içmeden uyumadan çalıştık”Ünlü, sahra hastanesi kurulana kadar hastane bahçesinde hizmet verdiklerini belirterek, “Hastane yıkılmamıştı ama tabii korkuyorduk sürekli artçılar da olduğu için. İçeri girmek istemiyordu hiç kimse. O yüzden bahçe kullanılıyordu. Tabii şanslı mıydık bilmiyorum ama yazın yaşadığımız için dış bahçeyi çok rahat kullanıyorduk. Yardımcı ekipler gelene kadar, bizden görevi teslim alana kadar biz bir hafta hiç yemeden içmeden uyumadan çalıştık. Sonra yurt dışı ekipleri Türk Silahlı Kuvvetleri geldiler ve bizden görevi devraldılar sonra çevrelerden sağlıkçı arkadaşlar geldiler” diye konuştu.
Ünlü, depremin ilk saatlerinde gördüğü acı dolu tablolardan bahsederek, “03.02’de depremin ilk anında şu anda İl Sağlık Müdürlüğü’nün bulunduğu yerdeydi hastane ve acilin üstündeki çatı çökmüştü ve bizim oradaki polis abimiz rahmetli olmuştu. Belki de ilk vefat edenlerden biridir. Ben hastane bahçesine girdiğimde bütün acilin onun etrafında canhıraş bir şekilde onu döndürmek için uğraştığını görmüştüm. Bir de ambulansın içinde bir öğrenci, genç bir çocuk eşimi tanıdı ve eşimin boynuna atlayarak ‘Hocam bütün ailemi kaybettim’ diyerek ağlamıştı. O ikisini hiç unutmuyorum” dedi.
Depremde 3 kuzenini kaybettiÜnlü, Gölcük’te dayısının yaşadığını ve burada kuzenlerinin depremde vefat ettiğini belirterek, “Ben üç kuzenimi kaybettim. İkisinin cesedini bulduk, onları defnetti ama birisi kayıp, ölüsünü dirisini bulamadık” ifadesini kullandı.“Acı çoktu birbirimizi gördükçe ağlamamak için arkamızı dönüyorduk”Depremden sonra 6 ay kadar hastane bahçesinde çadırda kaldıklarını söyleyen Ünlü, o günleri şöyle anlattı:“İlk çadırımızda 12 kişi kalıyorduk. Hatta üzerine 12 kardeşler çadırı yazdık. Nöbete giden geliyordu sabah sonra diğeri gidiyordu. 12 sağlık çalışanı bir arada yaşadık uzunca bir süre. Sonra çadırlar gelmeye başlayınca ayrıldık. Hiç unutmuyorum 9 Kasım'da ben acilde nöbetçiydim. 10 Kasım sabah nöbetten çıktım ve tabii ki çok yorgundum çadırda uykuya geçmiştim. Saat 9’u 5 geçe sirenler çalmaya başladığında 10 Kasım için yeni bir afet olduğunu zannederek çadırdan fırlamıştım ve çok büyük bir korkuyla titreme nöbetine girmiştim. Yanımızda Yunan bir ekip vardı. Onlar bana sarılarak sakinleştirmeye çalışmışlardı. Hatta bana bir oyuncak hediye ettiler. Oyuncak hala evimde duruyor. Hala bazen hatırladığımda ona sarılıp sakinleşiyorum. Yani biz hastane içerisinde çok arkadaşımızı kaybettik, deprem şehitlerimiz çok. Hepsine Allah gani gani rahmet eylesin. Acı çoktu birbirimizi gördükçe ağlamamak için arkamızı dönüyorduk. Çünkü çok faz